Cuma, Mart 24, 2017

'' DİNLERİN BİRLEŞTİRİLMESİ ''ne Reddiye Konusunda Fetva


Bu Fetvâ Suudi Arabistan İlmi Araştırmalar ve Fetvâ Daimi Kurulu tarafından verilmiştir. Fetvâ No : 19402  Tarih : 24/1/1418 H.

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ
وحدة الأديان

'' DİNLERİN BİRLEŞTİRİLMESİ ''ne 
Reddiye Konusunda Fetva

Hamd sadece Allah’adır. Salat ve selâm kendisinden sonra hiçbir peygamber   gelmeyecek olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’e O’nun âline ve ashabına, kıyamete kadar  O’na iyi şekilde tabi olacak olanlaradır.

İlmi araştırmalar ve Fetvâ Daimi Kurulu kendisine dinlerin birleştirilmesi ile ilgili gelen soruları ve bu konu ile ilgili basında çıkan söylem, görüş, düşünce ve makaleleri inceleyip bu konudaki görüşünü ortaya koymuştur. Söz konusu bu söylemlerde; Hıristiyan ve Yahudilerin dinleri ile İslâm dininin birleştirilmesine ve bunun bir gereği olarak ünüversite kampüslerinin bahçelerinde, havalimanlarında, şehir meydanlarında ve umuma ait diğer yerlerde câmi, kilise ve havraların bir arada bina edilmesine, Kur’an-ı Kerim, Tevrat ve İncilin bir kitapta tek cilt altında toplanmasına ve konuyla ilgili buna benzer diğer olayların gerçekleştirilmesine dâvet edilmektedir. Bu konuyla ilgili olarak dünyanın batısında ve doğusunda –bir çok yerinde- değişik fâliyetler sürdürülmekte; toplantılar, açık oturumlar, seminerler v.s. düzenlenmektedir. Fetvâ Kurulu bütün bu iddia ve söylemleri inceledikten sonra şu karara varmıştır:

1- Yeryüzünde hak din olarak İslâm dininden başka bir din olmadığı, İslâm dininin bütün dinlerin en sonuncusu olduğu ve kendisinden önce gelmiş olan bütün dinleri, şeraitleri neshettiği (hükmünü ortadan kaldırdığı) esası ve gerçeği, İslâm dininin temel inançlarından biri olup bu kâide dinde bilinmesi zaruri olan bir kâide ve inançtır. Bu konuda bütün Müslümanlar inanç birliği içindedirler. Yeryüzünde, İslâm dininden başka, Allah’a ibadet edilen başka bir hak din yoktur. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:

وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْاِسْلَامِ دينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِى الْاخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرينَ  
“Kim ki İslamdan başka bir din edinirse o din ondan asla kabul edilmez. (İslamdan başka bir din edinen ) kişi âhirette de hüsrâna uğrayan kişilerden olur.” (Al-i İmran-85)

İslam dini, kendisinden önce gelen diğer dinlerde olmayan bir çok yeni hükümler getirmiştir.

2- Yine İslam dininin temel inançlarından biri de; Kur’an’ın Allah’tan gelen en son kitap olduğu ve kendisinden önce gönderilen Tevrat, Zebur, İncil ve diğer semavi kitapları kapsadığı ve bunların hükmünü ortadan kaldırdığı inancıdır. Kur’an-ı Kerim, Allah’tan gelen ve kendisi ile Allah’a ibadet edilen, bozulmaya uğramamış tek hak kitaptır. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:

وَاَنْزَلْنَا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا اَنْزَلَ اللّهُ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَاءَ هُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنَ الْحَقِّ
“Sana da daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak kitabı (Kur’anı) gönderdik. Artık aralarında Allah’ın bildirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıpta onların arzularına uyma.” (Maide-48)

3- Tevrat ve İncilin, Kur’an-ı Kerimle nesh edildiği (hükmünün ortadan kalktığına), bu kitapların bazı eklemeler ve çıkartmalar yapılmak suretiyle tahrif edilip değiştirildiğine inanmak farzdır. Bu durum Allah’ın kitabı Kur’an’da şöyle beyan edilmiştir:

فَبِمَا نَقْضِهِمْ ميثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةً يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه وَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِه وَلَاتَزَالُ تَطَّلِعُ عَلى خَائِنَةٍ مِنْهُمْ اِلَّا قَليلًا مِنْهُمْ
  “Sözlerini bozmaları nedeniyle onları lanetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştiriyorlar (kitaplarını tahrif ediyorlar.) Kendilerine öğretilen ahkâmın (Tevrat’ın) önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç onlardan daima kötülük görürsün.” (Maide-13)

فَوَيْلٌ لِلَّذينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِاَيْديهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هذَا مِنْ عِنْدِ اللّهِ لِيَشْتَرُوا بِه ثَمَنًا قَليلًا فَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا كَتَبَتْ اَيْديهِمْ وَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا يَكْسِبُونَ
“Elleri ile bir kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığı satmak için ‘Bu Allah katındadır’ diyenlere yazıklar olsun! Elleri ile yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!” (Bakara-79)

وَاِنَّ مِنْهُمْ لَفَريقًا يَلْوُنَ اَلْسِنَتَهُمْ بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِ وَمَا هُوَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّهِ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
“Ehli kitaptan bir gurup okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki onların okudukları kitaptan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu Allah katındandır,derler. Onlar bile bile Allah’a iftira ediyorlar.“ (Al-i İmran-78)

Görüldüğü gibi Allah Teâlâ Kur’an’da çok açık olarak Tevrat ve İncil’in tahrif edildiğini beyan etmiştir. Bu kitapların tahrife uğramayan kısımları İslamla nesh edilmiş yani hükmü ortadan kaldırılmıştır.

Allah’ın Resûlü (Sallahu Aleyhi ve Sellem)  Hz. Ömer’in elinde İçinde, Tevrat’tan bir şeyler yazılı bir sayfa görmesi üzerine o’na kızarak şöyle der:
“Ey Hattab’ın oğlu yoksa sen şüphe içinde misin? Ben o sayfaları (Kur’an’ı) bembeyaz ve tertemiz olarak getirmedim mi? Şâyet kardeşim Musa hayatta olsaydı bana tâbi olmaktan başka bir şey yapamazdı.” (Ahmed, Ed-Dârimî ve başkaları rivayet etmiştir.)
 
4- Nebimiz ve Resûlümüz Hz.Muhammed (Sallahu Aleyhi ve Sellem)’in nebilerin ve resûllerin sonuncusu olduğuna inanmak islâmda imanın şartlarından biridir. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلكِنْ رَسُولَ اللّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيّنَ
Muhammed sizin adamlarınızdan hiçbirinizin babası değildir. Fakat O, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur.” (Ahzab-40)
Allah’ın Resûlü (Sallahu Aleyhi ve Sellem)’den başka kendisine tâbi olunması gereken hiçbir resûl yoktur. Şayet Allah’ın resûl veya nebilerinden hayatta kalan olsaydı bunların da Peygamberimiz Hz. Muhammed’e tâbi olmaları gerekirdi. Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَاِذْ اَخَذَ اللّهُ ميثَاقَ النَّبِيّنَ لَمَا اتَيْتُكُمْ مِنْ كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِه وَلَتَنْصُرُنَّهُ قَالَ ءَاَقْرَرْتُمْ وَاَخَذْتُمْ عَلى ذلِكُمْ اِصْرى قَالُوا اَقْرَرْنَا قَالَ فَاشْهَدُوا وَاَنَا مَعَكُمْ مِنَ الشَّاهِدينَ
Hani Allah peygamberlerden: <>  söz almış, <>  dediğinde <> cevabını cermişler, bunun üzerine Allah: O halde şâhit olun; ben de sizinle birlikte şâhitlik edenlerdenim buyurmuştu” (Al-i İmran-81)

Allah’ın Nebisi Hz. İsa (Aleyhisselâm) âhir zamanda indiğinde Peygamberimiz Hz. Muhammed’e tâbi olacak, onun şeriatıyla hükmedecektir. Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:

اَلَّذينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِىَّ الْاُمِّىَّ الَّذى يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِنْدَهُمْ فِى التَّوْريةِ وَالْاِنْجيلِ
“Yanlarındaki Tevrat ve İncili’de yazılı buldukları O elçiye, O ümmi Peygambere uyanlar (var ya)!” (A’raf-157)

Yine Hz. Muhammed  (Sallahu Aleyhi ve Sellem)’in peygamberliğinin bütün insanlık için olduğu inancı da İslam dininin temel inançlarındandır.  Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَمَا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا كَافَّةً لِلنَّاسِ بَشيرًا وَنَذيرًا وَلكِنَّ اَكْثَرَ  النَّاسِ لَايَعْلَمُونَ
Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (Sebe-28)

قُلْ يَا اَيُّهَا النَّاسُ اِنّى رَسُولُ اللّهِ اِلَيْكُمْ جَميعًا
Ey insanlar! Ben size ve bütün insanlara gönderilen Allah’ın Resûlüyüm.”
(A’raf-158)
Bu konuda diğer bazı ayetler de zikredilebilir.

5- Yine İslâm dinine girmeyen Yahudi, hristiyan ve diğer insanların kafir oldukları ve onların kafirler olarak isimlendirilmeleri gerektiği, bu insanların Allah’ın, O’nun Resûlü’nün ve bütün mü’minlerin düşmanları olup bu insanların hepsinin cehennem ehli oldukları inancı İslâm dininin temel inançlarındandır. Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:

لَمْ يَكُنِ الَّذينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكينَ مُنْفَكّينَ حَتّى تَاْتِيَهُمُ الْبَيِّنَةُ
Apaçık bir delil kendisine gelinceye kadar ehl-i kitaptan ve müşriklerden olan kâfirler (Küfürden) ayrılacak değillerdir. Ehl-i kitap ve müşriklerden olan inkârcılar içinde ebedî olarak kalacakları cehennem ateşindedirler. İşte halkın en şerlileri de onlardır.” (Beyine-6)

Bu konu ile ilgili, aynı mânâyı ifâde eden birçok âyet vardır.

Sahih-i Müslim’de rivayet edilen bir hadiste Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor:

" عن ابى هريرة عن انبى صلع قال: والذى نفس محمد بيده لا يسمع بى احد من هذه الامة*  يهودى و لا نصرانى ثم يموت و لم يؤمن بالذى ارسلت به الا كان من اصحاب النار
Nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki bu ümmetten –yahudi veya Hıristiyan olsun- beni duyup da benim getirdiklerime îman etmeden ölen hiç bir kimse yoktur ki ateş ehlinden (cehennem ehlinden ) olmasın.”

Bu naslar ışığında ortaya çıkan şudur ki; Yahudi ve Hıristiyanları kafir saymayan bir kişi “Kâfirin kâfirliğini kabul etmeyen kafirdir. “ kaidesi gereği kafir olur.

6- Bu inanç ve temellerini ve şer’î gerçekleri göz önüne alarak diyoruz ki; Dinleri birbirine yaklaştırma, dinleri birleştirme, onları bir kalıpta eritme davası çok pis, hileli ve kalleşçe bir davadır. Bu davanın hedefi; hakkı bâtıl ile karıştırmak suretiyle İslâmı yok etmek, onun gücünü parçalamak, müslümanları topluca mürted  yapmak, onları (dinlerinden) döndürmektir. Kafir ve müşriklerin dâima İslâmı yok etmek için gayret gösterecekleri Kur’an-ı Kerimde şu âyette belirtilmektedir:
لَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتّى يَرُدُّوكُمْ عَنْ دينِكُمْ اِنِ اسْتَطَاعُوا
Eğer güçleri yetecek olsa sizleri dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler.”(Bakara-217)

7- Bu batıl dava ile varmak istedikleri sonuçlar şunlardır: İslâm-küfür, hak-batıl ve iyilik kötülük arasındaki farkları yok etmek, Müslümanlar ve kafirler arasındaki nefret engelini yıkmak (Kafirlerin şahıslarına değil batıl inançlarına karşı nefret), Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek ilkesini yok etmek, cihâd yâni Allah’ın arzında “La İlahe İllallah” kelimesini yaymak için savaş etmeyi ortadan kaldırmak v.s.
Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

قَاتِلُوا الَّذينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْاخِرِ وَلَا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَلَا يَدينُونَ دينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذينَ اُوتُوا الْكِتَابَ حَتّى يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ
Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve Âhiret gününe inanmayan, Allah Resûlü’nun haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendilerine din edinmeyen kimselerle küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.” (Tevbe-29)

وَقَاتِلُوا الْمُشْرِكينَ كَافَّةً كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَافَّةً وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّهَ مَعَ الْمُتَّقينَ
“Müşrikler nasıl sizinle topyekün savaşıyorlarsa, sizden onlara karşı topyekün savaşın ve bilin ki Allah (kötülüklerden) sakınanlarla beraberdir.” (Tevbe-36)

8- Şayet bir Müslüman dinleri birleştirmeye dâvet ederse bu kendisinin açık bir şekilde mürted olduğunu gösterir. Çünkü bu dâvet İslâm dininin temel inanç ve kaidelerine aykırıdır. Yine bu dâvet Allah’ı inkar etmeye razı olmak, Kur’an’ın doğruluğunu, Kur’an’ın kendisinden önce gelen bütün kitapların hükmünü ortadan kaldırdığı ilkesini, İslâm dininin kendisinden önce gelen bütün hükümlerini ortadan kaldırdığı ilkesini inkâr ve iptal etmeğe çağırmak demektir. Böylece bu dâvetin şer’î olarak inkar edilmesi lazım gelen bir dâvet olduğu, bu dâvetin Kur’an ve Sünnet’ten alınan delillerle, icmâ ile kesin bir haram olduğu ortaya çıkmaktadır.

9- Şimdiye kadar dile getirdiklerimizden şu ortaya çıkmaktadır :

A-   Rab olarak Allah’a,  din olarak İslam’a ve peygamber olarak Hz. Muhammed (s.a.v)’e inanan her müslümanın, insanları böyle çirkin bir davete icabet etmeye çağırması veya insanları böyle bir şeye cesaretlendirmesi, bu daveti yapanların tertiplemiş oldukları toplantılara katılması ve onların kurumlarına üye olması caiz değildir.

B- Bir müslümanın, bırakın Kur’an-ı Kerimi Tevrat ve İncil ile bir cilt olarak basmasını, Tevrat ve İncil’i ayrı ayrı ciltler olarak dahi basması caiz değildir. Müslümanlardan, insanları böyle şeylere davet edenler büyük bir sapıklığa düşmüştür. Çünkü bu işte hak olanla batıl veya hükmü ortadan kalkan kitapları bir araya toplamak yani hak ile batılı birbirine karıştırmak vardır.

C- Bir Müslüman için cami, kilise, havra ve diğer mabetlerin bir site içinde imar edilmesi düşüncesine yumuşak bakması da kesinlikle caiz değildir. Çünkü bu düşüncenin kabulünde İslam’dan başka dinler ile de Allah’a ibadet edilebileceği düşüncesini kabul etmek vardır. Bu da, İslam Dininin kendisinden önce gelen bütün dinlerin hükmünü ortadan kaldırdığı temel inancını inkar etmeyi gerektirir. Dünyada üç din bulunduğu ve yeryüzü halklarının bu üç dinden herhangi biri ile amel edebileceği uydurmasının arkasında bir takım maddi çıkarlar vardır. Bu dinlerin eşit olduğuna, İslam’ın kendisinden önce gelen bütün dinlerin hükmünü ortadan kaldırmadığı iddiasına inanmak veya böyle bir iddiaya rıza göstermek büyük bir küfür ve sapıklıktır. Zira bu inançlar, Kur’an-ı Kerim’e, Sünnet-i Tayyibe’ye ve müslümanların icmâsına açık bir şekilde muhaliftir. Yine bu ve benzeri iddialara inanmak Yahudi ve Hıristiyanların kendi kitaplarında yapmış oldukları tahribatın Allah katından olduğuna inanmaktır ki, Allah bundan beridir. Aynı zamanda kiliseleri Allah’ın evleri olarak isimlendirmek; oraya gidenlerin Allah’a doğru bir şekilde ibadet ettiklerine, bu ibadetlerin Allah katında makbul olduğuna inanmak kesinlikle caiz değildir. İslâm dininden başkasıyla Allah’a ibadet etmek kesinlikle batıldır. Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

 وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْاِسْلَامِ دينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِى الْاخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرينَ
   “Kim İslâmdan başka başka bir din ararsa bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o âhirette  de ziyan edenlerden olacaktır.” (Al-i İmran-85)

Bilakis kilise, havrâ ve diğer evler Allah’ın inkar edildiği yerlerdir. Küfürden ve ehlinden Allah’a sığınırız.
 Şeyhulislâm İbn-i Teymiye (r.a) “Mecmuat-ül Fetavâ” adlı eserinin 22. cildinin 162. sayfasında şöyle der: “Havralar ve kiliseler Allah’ın evleri değildir, Allah’ın evleri mescidlerdir (câmilerdir). Yahudi ve Hıristiyanlar o evlerinden bazen Allah’ı zikretmiş gibi görünseler de gerçekte oralar Allah’ın inkar edildiği yerlerdir. Evlerin derecesi o evlerin içinde oturan ehlinin derecesi ile ölçülür. Bu evlerin sahipleri kafirdirler ve gerçekte bu evler kafirlerin ibâdethaneleridir.”

10- Şu bilinmelidir ki, her müslümanın genel olarak kâfirleri, özel olarak da ehl-i kitabı İslâm’a çağırmaları vaciptir. Bu konu ile ilgili kitap ve Sünnete çok açık emirler mevcuttur. Bu dâvet ise ancak o insanlara İslâm’ı en iyi şekilde anlatarak, olayları karşılıklı iyi bir üslupla tartışıp karşı tarafı güzellikle iknâ edip onların isteyerek İslâm’a girmelerini sağlamakla olur. Tabîki bu yapılırken İslâm’dan tâviz de verilmemelidir. Bizler dâveti en iyi şekilde yapmakla mes’uluz. Şayet karşımızdaki insan, bu dâvetimize icâbet göstermezse bizler en azından görevimizi yapmış oluruz. Yapılan bu dâvet, o kişinin aleyhinde bir şâhit ve delil olacaktır. Ne olursa olsun bu dâvet yapılmalıdır ki; helâk olanlar bilerek helâk olsunlar ve yine hayat (hidayet) bulanlar da bilerek hayat bulsunlar. Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

 قُلْ يَااَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا اِلى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ اَلَّا نَعْبُدَ اِلَّا اللّهَ وَلَا نُشْرِكَ بِه شَيًْا وَلَا يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّهِ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِاَنَّا مُسْلِمُونَ

“(Resûlum) de ki: Ey ehli kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz; Allah^tan başkasına tapmayalım, O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıpta kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şâhit olun kibiz Müslümanlarız! Deyiniz.” (Al-i İmran-64)

Fakat onların gönlünü yapmak için İslâm’dan tâviz vermek, onların istediği şekil ve konumlarda oturup kalkmak, İslâm’a ve imâna yakışmayan hal ve durumlara düşmek Allah’ın, O’nun Resûlü’nün ve mü’minlerin sakındırdığı bâtıl bir dâvet metodudur. Bu yollara tevessül eden kişilerin yapmış oldukları bu işten Allah’a sığınırız. Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
وَاحْذَرْهُمْ اَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا اَنْزَلَ اللّهُ اِلَيْكَ
“Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et!” (Mâide-49)

Fetvâ kurulu bu uyarıyı yapmakla insanlara tehlikeyi haber vermektedir. Fetvâ kurulu olarak, genel olarak bütün müslümanlara, özel olarak ise ilim ehline takvâlı olmayı tavsiye ederiz. Kurulan bu tuzağa karşı bütün müslümanların dikkatli ve uyanık olmaya, İslâmı bu gibi tehlikelere karşı himaye etmeye, müslümanların inancını her türlü sapıklıktan ve sapıklığa dâvet eden her türlü çağrıdan, küfür ve küfür ehlinden muhâfaza etmeye dâvet ediyoruz. Bir müslüman, böyle sapık bir dâvetin müslümanlar arasında veya Müslüman bir devlette yayılmasına yardımcı veya sebep olmasından Allah’a sığınırız.

Allah Teâlâ’nın güzel isim ve sıfatlarıyla O’na yalvararak bizi bu tür fitne ve sapıklıklardan korumasını, bizi hidayete erenlerden ve hidâyete dâvet edenlerden eylemesini, bizi vereceği hidayet nuruyla, bizden razı olduğu bir hal üzere bizi kendisine kavuşturana kadar İslâm’ın ve Müslümanların koruyucusu yapmasını niyaz ederiz!
Muvaffakiyet Allah’tandır.

Suudi Arabistan Krallığı
İslâmi işler, Evkaf, Dâvet ve İrşat Bakanlığı
Şifa Mahallesi Dâvet ve İrşatta Yardımlaşma ofisi
P.O Box : 31717 Riyadh  11418  Tel : 4222626  Fax : 4221906
Tercüme : Fikri GÖNCÜ

Hiç yorum yok:

basmalah_sparkling

Arama Motoru / Search