Banu YAŞAR
Psikolog-Psikoterapist
Boşanma; hayat boyu süreceği, her zaman
birlikte ve birbirine destek olunacağı inancıyla kadın ve erkek tarafından
kurulmuş aile müessesinin sona erişinin hukuksal sürecini ifade etmektedir. Boşanma hukuki,
psikolojik ve sosyal bir süreçtir. Eşler ve çocuklar için çoğunlukla
travmatik olabilen bir olgudur. Çoğu zaman
evliliklerdeki problemler, eşlerin çabaları ile düzeltilebilmektedir. Profesyonel yardım
alınarak da düzelen evlilikler olmaktadır. Tüm bu çabalar sonuç vermiyorsa
ve çatışma gerek eşler gerekse çocuklar üzerinde düzeltilmesi imkânsız
yıkımlara yol açıyorsa, boşanma kaçınılmaz olmaktadır. Kuşkusuz boşanma,
psikolojik, sosyal ve ekonomik boyutlarıyla eş ve çocukların hayatlarını büyük
oranda değiştirecektir. Eş ve çocukların hayatlarının nasıl etkileneceği,
eşlerin boşanma esnasındaki tutumlarına bağlıdır.
Evlilik birliğinin
sona ermesindeki sebep ve yöntem ne olursa olsun, önemli olan, bu noktada
ortaya çıkan sorunlarla nasıl baş edileceğidir. Evlilikten boşanmaya geçiş
süreci, kuşkusuz zor ve streslidir. Çocukların ve eşlerin bundan sonraki
süreçte hayatlarını nasıl sürdüreceklerine dair sağlıklı kararların alınmasını
gerektiren bir durumdur. Evliliğin sona ermesi aile bireylerini olumsuz
etkilediği gibi, boşanmalardaki hızlı artış oranı da toplumsal olarak bozulmaya
ve sağlıklı nesillerin yetişmesine engel olmaktadır. Eşlerin ruh sağlıklarını
korumaları, çocukların uyumlu bir kişilik yapısı oluşturmaları açısından bu
sürecin en az zararla atlatılması en ideal olanıdır.
Çocukların kavga,
şiddet ve olumsuz şartların içinde büyümeleri mi, yoksa her şeye rağmen aile
çatısı altında gelişmeleri mi daha sağlıklıdır? Bu soru her zaman için tartışma
konusu olmuştur. Burada aranacak kriter sorunun niteliği ile ilgili olacaktır.
Eşler arasındaki anlaşmazlığın derecesi, eşlerin bu durumu düzeltmek için ne
kadar çaba sarf ettikleri ve çözüm arayışında olup olmadıkları da önem
kazanmaktadır. Ailede eşler arasındaki sorunların çok yoğun olması, çocukların
bu konuda dikkate alınmaması, fiziksel şiddetin olması ve bu duruma çocukların
sürekli maruz kalması durumunda çocuklarda güven ve kişilik sorunları da baş
gösterecektir.
Türkiye İstatistik
Kurumu’nun verilerine göre,
özellikle 1990’lardan sonra ülkemizdeki boşanma
oranlarında hızlı bir artış gözlemlenmiştir. Bunun yanında yine bu
verilere göre, 6 ile 10 yıllık evli çiftler arasındaki boşanma oranı son 10
yıllık dönemde yüzde 88.5 oranında artış gösterirken, çocuksuz evliliklerde
boşanma oranının, çocuklu evliliklere göre daha çok olduğu görülmektedir.
Boşanmanın Başlıca Sebepleri
Evlilik kurumunun bitmesine sebep
olan birçok etken vardır.
Bunlar zamanın ilerlemesi ve çağın değişimi ile birlikte farklılaşmaktadır.
Bundan 20 sene önce boşanma sebebi olmayan durumlar, zamanın değişimiyle,
boşanmaya sebep olabilmektedir.
Yaşanılan toplumun özellikleri,
yaygın değerleri, çağın getirdiği değişimler, ekonomik sebepler, bireysel
problemler, iletişime dair problemler gibi birçok unsur boşanamaya sebep
olabilmektedir. Kişisel ihtiyaçların
ve önceliklerin değişimi, evlilikten beklentilerin artması da boşanma sebebi
olabilmektir. Boşanmaların başlıca sebeplerini şöyle sıralamak
mümkündür:
I. Ekonomik nedenler
Yapılan araştırmalar göz önüne
koyuyor ki; ekonomik yönden gelişmiş olan ülkelerde boşanma oranları daha
yüksek olmaktadır.
Bunun sebebi, ekonomik kalkınmasını tamamlamış ülkelerde genellikle kadınların
da çalışıyor ve dolayısıyla belli bir kişiye bağlı olmadan da hayatlarını
kazanabiliyor olması gösterilebilir. Kadın, eğer evlilikte aradığını bulamazsa,
boşanma kararını vermek için ekonomik özgürlüğü olmayan kadından daha az
düşünüyor.
Boşanmaların sebebi ile ilgili
sosyolojik araştırma sonuçlarına göre,
kadınların ekonomideki rolü ve yeri artmış, kadınlar iş hayatının içine girmiş
ve ekonomik özgürlüklerini elde etmişlerdir. Çağın sosyal ve ekonomik
getirileri günümüz evliliklerini daha sıkıntılı hale getirmiş, artan stres,
kadın ve erkeğin evin dışında çalışması, ev ile ilgili sorumluluklar,
çocukların bakımı ve eğitimi gibi konular eşler arasında problemlerin çıkmasına
yol açmıştır.
Ayrıca
toplumsal olarak boşanmaya dair bakış açısı da değişmiştir. Sert ve katı olan
bakış açısı yumuşamış, boşanma olgusu kabul edilebilir ve onaylanabilir hale
gelmiştir. Hatta çoğu zaman eskinin toparlayıcı tutumu yerine, boşanmayı
destekleyici tavırlar oluşmaya başlamıştır.
Ayrıca
kadının kocasından daha prestijli bir işte çalışıyor olması geleneksel
kadın-erkek güç dengesini bozarak erkeğin kendini yetersiz hissetmesine yol
açmış ve bazı evliliklerde sorun teşkil etmiştir.
II. Eşlerin ebeveynlerinin evlilikleri
Yapılan aile araştırmalarına
göre, boşanmış ebeveynlerin çocuklarının da boşanma eğiliminde olduğu
gözlemlenmiştir.
Ebeveynin kişilik özelliklerinin, sorunlarının ve uyum becerilerinin genetik
yolla çocuklarına geçmesi, onların da evliliklerinde benzer sorun örüntüleriyle
karşılaşmasına neden olabilir. Sağlıklı modellere şahit olamadan büyüyen
çocuklar için kendi evliliklerinde yeni yapıya uyumları da ciddi bir
farkındalık gerektirecektir. Sürekli kavga ve geçimsizlik ortasında büyüyen
çocukların ruhsal dengesi de bozulmaktadır.
III. Din, mezhep ya da kültür farkları
Evlilik birliğinin korunmasını,
boşanmanın yasaklanmasını öngören dini inanca sahip kişiler daha az
boşanmaktadır.
Ayrıca farklı din ve mezhepten olanlar evlilikte dengesizlik ve boşanma
sorunlarıyla daha fazla karşılaşılır. Özellikle çocuklar olduktan sonra,
onların yetiştirilme tarzı, konacak isime kadar problem oluşturabilmektedir.
IV. Erken ya da geç yaşta yapılan evlilikler
Erken yaşlarda, yeteri kadar
olgunlaşmadan alınan evlilik kararları yanlış sonuçlar doğurabilmektedir. Daha çocuk denebilecek yaşlarda
evlilik ve anne baba sorumluluğunu almak ağır gelmekte, bu durum sağlıksız
nesillerin yetişmesine yol açmaktadır.
Otuz
yaşından sonra yapılan evlilikler de boşanma riskiyle karşı karşıyadır. O
zamana dek yalnız yaşayan kişi, evlilikle gelen bağımlı yaşama birden bire uyum
sağlayamayabilir. Yalnız yaşamın verdiği birtakım alışkanlıkların kemikleşmiş
olması, evliliğin gerektirdiği “karşılıklı bağlı” ilişkinin kurulmasını olumsuz
yönde etkilemektedir. Ayrıca ileriki yaşlarda evlenecek kişilerin,
evlenecekleri kişi ve evlilik ilişkisine yönelik üst düzeyde beklentileri
olabilir. Evlilikte bu beklentilerden ödün verilmezse boşanma riski artabilir.
V. Tüketim toplumu olmanın ilişkilere yansıması
Yaşadığımız
çağ teknolojik gelişmelerin hızlı olduğu, her şeyin yenisinin, yeni modelinin
sürekli değiştiği ve almaya yönelik talebin arttığı bir süreçtir. Tamir
ettirmek yerine yenisini almanın daha ucuza geldiği bir zamanda, ilişkiler de
emek verilmek, tamir edilmek yerine bitiriliyor. Boşanma sayısının son yıllarda
artmasının en önemli sebeplerinden biri de ilişkilerin de her şey gibi çabuk ve
hızlı tüketilmesidir.
VI. Eşler arasındaki cinsel sorunlar
Toplumumuzda
sıkça karşılaşılan cinsel sorunlar genellikle daha önce, hatta çocukluk
döneminde yaşanan problemlerle ilişkili olabildiği gibi, aile içinde cinsel
bilgilerin ebeveyn tarafından doğru bir şekilde öğretilmeyip, kulaktan dolma
yanlış bilgilerden edinilmesi ve korkutulması ile gelişebilmektedir.
VII. Aile büyükleri ile aynı evde oturma
Kimi
evliliklerde bu konu büyük bir sorun haline gelebilir. Kuşkusuz, burada aile
büyüklerinin ve eşlerin tutumları oldukça etkilidir. Bu durum aile büyüklerinin
çocuklarının hayatlarına fazla müdahale etmesi, aile hayatının çok göz önünde
olması gibi sorunlar oluşturabilir ve evliliği daha tam anlamıyla yaşanmadan
bitişe sürükleyebilir. Ebeveynden duygusal açıdan sağlıklı ayrılamayan
çocuklar, eşlerine ve evliliğe uyum sağlamakta güçlük çekebilirler. Çok yakın
oturma, aynı binada oturma gibi durumlar sağlıklı sınırlar koymak açısından
kaygan bir zemin oluşturur. Eşler kendi düzenlerini kurmakta ve yürütmekte
zorlanırlar. Ülkemizde evliliklerin bitiş nedenleri arasında en sık rastlanan
sebeplerden biri de eşlerin aileleri kaynaklı olmaktadır. Senin ailen, benim
ailem çatışmaları ve bu konudaki rekabet anlayışı boşanmayla sonuçlanabilmektedir.
VIII. Kadın erkek rollerinin birbirine karışması
Ev içindeki rollerin paylaşımında
oluşan değişiklikler eşler arasında sorun oluşturabilir. Kadının çalışma hayatında yoğun
olarak yer alması, dışarıdaki hayatın onu daha maskülin bir karaktere sürüklüyor
olması problem oluşturmaktadır. Son zamanlarda çalışmayan erkek modelinin de
artmasıyla birlikte kadın ve erkeğin aile içindeki rolleri ve duruşları da
değişmiştir. Ailedeki rollerin birbirine karışması ya da her iki rolünde
kadının üzerinde olması ilişkideki tahammülsüzlüğü ve sorunları artırmaktadır.
IX. Kırsal/kentsel kesimde yaşamanın etkisi
Yapılan araştırmalara göre kırsal
kesimlerde boşanma oranı daha düşüktür. Bunun bir nedeni; kırsal kesimde sosyal kontrolün
kentlere göre daha fazla olması ve evli çiftlerin davranışlarının daha dikkatle
incelenmesi ve birtakım sosyal normların çiğnenmesine karşı daha net tutumlar
geliştirilmesidir. İkinci bir nedeni ise; kırsal kesimde yaşayan kadınların,
kentsel kesimde yaşayan kadınlara göre ekonomik olarak eşlerine daha bağımlı
olmasıdır. Ayrıca köyden kente yapılan göçler de evlilik dengesini olumsuz
yönde etkiler ve bu gerilim boşanmalara neden olabilir.
X. Narsistik kişilik yapısı
Bu çağın insanının kişilik
yapısındaki değişimler evlilikteki kadın erkek ilişkisine de yansımaktadır. Tüketimin ve modern çağın bir
sonucu olarak kişiliklerde de deformasyon oluşmakta, insanlar bencilleşmekte ve
benlik algıları farklılaşmaktadır. Narsisizm çağı olarak adlandırılan bu
süreçte, karşısındakini görme, empati kurma, değer ve zaman verme, fedakarlık
yapma, şefkatli olma gibi kavramlar da önemi yitirmiştir. Bu da evliliklere
olumsuz olarak yansımaktadır.
XI. İletişimsizlik
İletişimsizlik, eşler arasındaki
uyumun bozulmasına ve çoğu küçük sorunun büyük krizlere dönüşmesine neden olan
en önemli etkendir. Başlıca iletişimsizlik
problemleri şöyle sıralanabilir:
*
Karşıdaki kişiyi iyi dinlememe, ona kendini ifade imkânı tanımama.
*
Eşine karşı aşırı müdahaleci, baskıcı ve sınırlayıcı davranma. Eşin her
davranışını kontrol etmeye çalışma.
*
Çok fazla soru sorma, yersiz şüpheler ve kuruntular.
*
Gerçek nedenleri bilmeden, öğrenmeden suçlamalarda ve yargılarda bulunma.
*
Her durumda, daha önceden olup geçmiş olumsuz ve üzücü olayları gündeme getirme
ve hatırlatma.
*
Olayları ve eşin hatalarını abartılı bir şekilde ortaya koyma.
*
İlgisizlik, küskünlük ve uzaklaşma ile cezalandırma.
*
Surat asma, olumsuz beden dili kullanma.
*
Aile mahremiyetini bozma, aile sırlarını yabancılarla paylaşma.
*
Sık sık eşin akrabaları ve arkadaşları konusunda suçlamalarda bulunma ve
olumsuz ifadeler kullanma.
*
Sorumlulukları yerine getirmekten kaçınma.
*
Karşı taraftan daha fazla fedakârlık ve tavizler bekleme.
XII. Eşlerin kişilik yapılarının birbirine uymaması
Karşı
kutuplar başta birbirini çekse de zamanla aradaki aşkın da eski gücünü
yitirmesiyle bu farklar göze batmaya ve bireyleri rahatsız etmeye başlar. Eğer
eşler birbirleri için bazı özelliklerinden fedakârlık gösteremezse, denge
bozulur ve boşanmalar gerçekleşebilir. Farklı kişilik yapıları zaman içinde
uyum sağlayamazsa, iletişim problemleri ve sorunlar yaşanmaktadır. Evlilik
değişimi ve esnemeyi gerekli kılar. “Ben buyum, değişemem ya da o değiştirsin
kendini” demek problemleri çözmek yerine daha da artırır.
XIII. Aldatma ve sanal ortam aldatmaları
Evlilik sürecinde eşe sadık
kalmama olarak adlandırılan aldatma, teknolojinin gelişmesiyle farklı boyutlara
ulaşmıştır.
Özellikle son yıllarda sanal ortam iletişimleri farklı problemleri beraberinde
getirmiştir. Sanal ortamdaki iletişimler, evlilik ve eş bulma sitelerinin
kontrolsüzlüğü bu durumu pekiştirmiştir. Televizyondaki yayınlanan program ve
dizilerin de evlilik dışı ilişkiyi normalleştirmesi, sürecin toplum tarafından
da kanıksanmasına yol açmış, bu durumlar toplumun tepkisizleşmesine yol
açmıştır. Özellikle son yıllarda artan sanal ortam aldatmaları, eşe ihanetin
bir başka şeklini ortaya çıkarmış oldu ve bu durum boşanmaları beraberinde
getirdi.
XIV. Eşlerin birbirine yeteri kadar zaman ayırmaması
Gerek
iş, gerek çocuklar, gerek başka nedenlerle birbirine zaman ayıramayan ya da
ayırmamayı tercih eden çiftlerin evlilikleri boşanmaya bir adım daha yaklaşmış
demektir. Bunun sonucu da iletişimsizlik, kopukluk ortaya çıkar ve eşler arası
uyum bozulur. Aradaki sevgiye zaman ayrılmadığı ve beslenmediği zaman ilişkide
sorunların çıkması daha kolaylaşmaktadır.
XV. Aşırı kıskançlık
Evlilik
karşılıklı güvene dayalı olarak ve eşlerin birbirine olan desteği olursa devam
edebilir. Aşırı kıskançlık da eşe karşı bu güvenin yeterince olmadığının
kanıtıdır ve eşler arası gereksiz çatışmalara ve bağların zayıflamasına yol
açabilir. Kıskançlık kontrolden çıktığı ve diğer eşin hayatını çok zorlayacak
boyutlara geldiğinde evliliğe zarar verebilmektedir.
XVI. Eşlerden birinin psikolojik sorunlarının olması
Eşlerden
birinin psikolojik sorunlarının olması ya da psikiyatrik bir hastalığının
olması eşler arasındaki ilişki, iletişim ve güvene zarar verebilir, diğer eşin
ve çocukların da ruh sağlığını olumsuz etkileyebilir.
XVII. Alkol, kumar ve şans oyunlarına düşkünlük
Eğer
eşlerden birisi bu tür bir alışkanlık içerisindeyse bunlar maddi, manevi sosyal
ve ailesel iletişim sorunlarına yol açabildiğinden evliliği bozmaktadırlar. Bu
durumların varlığı çoğunlukla boşanmalara yol açabilmektedir.
Boşanma ve Çocuk
Boşanma
sürecinin zorluğu ve yıpratıcılığı kadar, bu durumun çocuklara nasıl
anlatılacağı da önemli bir konudur. Eşlerin yeni sürece alışmaları, bu süreci
kabullenmeleri, psikolojik açıdan toparlanmaları açısından önemli olduğu kadar
çocuklara bu durumun en sağlıklı bir şekilde söylenmesi de konunun en hassas
muhtevasını oluşturur.
Eşler
açısından alışılmış olan hayat tarzındaki değişiklikler, eşle yaşanan tatsız ve
acıtıcı olaylar, çevrenin ve ailelerin müdahalesi, sürekli sorulan sorularla
baş etmek ve tekrar bir düzen kurmak gerçekten zaman alır. Eşlerin yeni bir
düzen kurmaları için belli bir süreye de ihtiyaçları vardır.
İlk
zamanlar duygular karışık olduğu için sağlıklı düşünmekte ve karar vermekte
güçlükler olabilir. Çoğu zaman ortama, öfke ve belirsiz duygular hâkimdir. Bu
sürecin eşler ve çocuklar açısından zararsız atlatılması pek mümkün değildir.
Sonuçta yaşanan durumun kendisi zor ve travmatik bir nitelik taşır.
Eşler,
birbirlerine olan öfkelerinden dolayı, bazen çocukları fark edemeyebilirler. Ya
da verdikleri tepkilerle onlara zarar verebilir, korkularını arttırabilirler.
Çocukların yanında eşlerin birbirini kötülemesi, suçlaması, olumsuz taraflarını
çocuklara anlatması, onların yüreğinde ve zihinlerinde kalıcı izler bırakır.
Oysa ki, “Çocuğun tarafı olmaz, çocuğun tarafında olunur.”
Ondan
taraf tutmasını, tercih yapmasını beklemek ve talep etmek ona haksızlık olur.
Çünkü çocuklar anne ya da babalarından birini tercih etmek zorunda kalmak
istemezler. Her ikisini de görmek, her ikisini de sevmek ve her ikisi
tarafından sevilmek isterler.
Kaybetme
korkusunun yoğun olduğu okul öncesi yaştaki çocuklarda, boşanma sonrasında,
bazı davranış bozukluklarıyla birlikte kaybetme korkusu da yerleşir. Birlikte
yaşadığı ebeveynin de bir gün onu terk edip gideceğinden korkar ve kaygı duyar.
Okula ya da bir başka yere gitmek istemez. Bir yerde yatıya kalmaya çekinir.
Aklı fikri bu duyguda olduğu için, yaptığı şeylere konsantre olamaz. Hatta
uykuları bile sık sık bölünür. Uyku ve yemek problemleri de yaşanabilir.
Korkulu rüyalar görme, ağlayarak uyanmalar artabilir.
Çocuklara
bu kararın nasıl açıklandığı ve hangi kelimelerin kullanıldığı da çok
önemlidir. Açıklama yaparken kullandığımız kelimeler diğer eşe yönelik
suçlayıcı bir muhteva taşımamalıdır.
Bu
sebeple, çocukla konuşurken, anne babanın onu çok sevdiği, her ikisi için de
çok özel olduğu, hayatı boyunca ihtiyacı olduğunda hep yanında olacakları
öncelikle söylenmelidir. Sonrasında anne babanın bazı konularda anlaşamadığı,
bu yüzden de artık aynı evde oturamayacakları ifade edilmelidir.
Arkasından
bunun kendisiyle hiçbir ilgisinin olmadığı, onun suçu bulunmadığı, istediği
zaman diğer ebeveynini görebileceği, onunla vakit geçirebileceği de dile
getirilmelidir. Çünkü okul öncesi yaştaki çocuklar boşanma olayıyla ilgili
kendilerini suçlayabilirler. Ben yaramazlık yaptığım için, onları üzdüğüm için
boşanıyorlar diye düşünebilir.
Boşanma
sonrasında çocuğun yaşadığı evde kalması ve günlük aktivitelerine aynen devam
etmesi, sürecin atlatılmasında yardımcı olacaktır. Okula gidiyorsa devam
etmesi, arkadaşlarıyla oynaması, faaliyet ve resim yapması faydalı olacaktır.
Meşgul olan çocuk, acısı ve korkularıyla baş etmeyi daha kolay öğrenir. Çocuk
için diğer ebeveynin evinde de bir oda ayrılması sağlıklı olur. Çocuk gidip
geldiğinde oraya aidiyet konusunda zorlanmaz.
Çocuklarla boşanmayla ilgili
konuşmaya karar verildiğinde;
-
İki ebeveynin de sevgisinin süreceği konusunda güven vermek,
-
Kesinlikle suçlu olmadığını belirtmek,
-
Hayatında olabilecek değişiklikleri net olarak açıklamak önemlidir.
Yapılması gerekenler;
Bütün
çocuklarla aynı anda konuşulmalı, direkt olunmalı, dürüst olunmalı, çocuk,
hisleri hakkında konuşması için yüreklendirilmeli, çocuğun endişeleri dikkatle
dinlenmeli, boşanmanın onun hatası olmadığı sıkça tekrarlanmalı ve iki
ebeveynin de onu çok sevdiği ve her zaman seveceği anlatılmalıdır.
Boşanma Sonrası Kadınların Karşılaştığı Sorunlar
Boşanmış kadınların karşı karşıya
oldukları sorunlar yakınlarının yanı sıra toplum tarafından da
desteklenmelerini gerektirecek yoğunluktadır. İlk sırada ekonomik sıkıntı
vardır. Nafaka
ile ilgili sorunlar, akrabaların desteğinin yetersiz kalması, kazandıkları
paranın yetersiz oluşu alt sosyo-ekonomik düzeydeki kadınların sıkıntı
çekmelerine sebep olur. Kendisinin ve çocukların ihtiyaçlarını karşılamada
yaşadığı zorluklar kadını daha da sıkıntıya sokmaktadır. Yaşadığı duygusal
travmayı aşmaya çalışırken, maddi sorunlarla uğraşmak ise durumu
zorlaştırmaktadır.
İkinci sırada çocuklara ilişkin
sorunlar vardır.
Bu sorun çocukların geleceğinin belirsizliğini, onların sorunlarını ve onlara
duyulan özlemi kapsar. Ekonomik sıkıntıda olan kadın çocuklarının geleceği için
endişelenebilir. Bunun yanında babanın ‘otorite’ figürü olması kadını hem
‘anne’, hem de ‘otorite’ figürü olma konusunda endişelendirebilir. Çocukların
sorularına sağlıklı cevaplar verme, bu arada eski eşle çocuklara dair konularda
iletişim kurmada yaşanan sorunlar kadının günlük hayatına ve psikolojik
durumuna da zarar vermektedir.
Yalnızlık da önemli
sorunlardandır.
Yalnızlık büyük oranda eski arkadaşlık bağlarının gevşemesi ya da kopmasıyla,
akraba desteğinin yetersiz kalmasıyla ilişkilidir. ‘Eş’ kimliğinden yoksun
kalan kadın kendini amaçsız, yararsız görebilir. Bu yalnızlığını da
arttırabilir. Tekrar bir rol edinme, kendini yeterli ve değerli görme duygusunu
kazanıncaya kadar kendi içinde yaşadığı sorular ve çelişkiler de olabilir.
Sonuç :
Son yıllarda boşanma oranlarının
artması, aile düzeninin ve birliğinin giderek bozulması toplumsal deformasyonu
da beraberinde getirmektedir.
Yetişen yeni
nesillerin ruh sağlığı ve kişilik gelişimleri açısından yeterli ve dengeli
olmaları, aile düzeninin sağlıklı ve huzurlu olmasıyla mümkündür. Risale-i Nur’da bu
konuya dair çözüm önerileri dikkat çekicidir.
Bediüzzaman Said
Nursî (r.a.) Lem’alar Risalesi 24. Lem’a’ da Müslümanların sığınağı ve cenneti
olarak nitelediği aile hayatının bozulması karşısında çare olarak İslâmiyet
dairesi içerisindeki dini terbiyeyi önermekte ve evliliğin kalıcı olabilmesinin
yollarını göstermektedir.
Buna göre;
Eşler birbirlerine olan
sevgilerini beş on senelik geçici güzellikler üzerine bina etmemelidir. “Belki,
kadınların hüsn-ü cemâlinin en güzeli ve daimîsi, onun şefkatine ve kadınlığa
mahsus hüsn-ü sîretine sevgisini bina etmeli -tâ ki, o biçare ihtiyarladıkça,
kocasının muhabbeti ona devam etsin. Çünkü onun refikası, yalnız dünya
hayatındaki muvakkat bir yardımcı refika değil, belki hayat-ı ebediyesinde
ebedî ve sevimli bir refika-i hayat olduğundan, ihtiyarlandıkça daha ziyade
hürmet ve merhametle birbirine muhabbet etmek lâzım geliyor.” demektedir.
Yine Bediüzzaman
Said Nursî (r.a.)’ın şu sözleri,
ebedi sürecek bir
muhabbetin ve kalıcı bir evliliğin ipuçların sunmaktadır :
“Bahtiyardır o adam ki,
refika-i ebediyesini kaybetmemek için saliha zevcesini taklit eder, o da salih
olur.
Hem bahtiyardır o kadın ki,
kocasını mütedeyyin görür, ebedî dostunu ve arkadaşını kaybetmemek için o da
tam mütedeyyin olur, saadet-i dünyeviyesi içinde saadet-i uhreviyesini kazanır.
Bedbahttır o adam ki, sefahete
girmiş zevcesine ittibâ eder, vazgeçirmeye çalışmaz, kendisi de iştirak eder.
Bedbahttır o kadın ki, zevcinin
fıskına bakar, onu başka bir surette taklit eder. Veyl o zevc ve zevceye ki,
birbirini ateşe atmakta yardım eder. Yani, medeniyet fantaziyelerine birbirini
teşvik eder.”
Özet :
Son
yıllarda boşanma oranlarının artması, aile düzeninin ve birliğinin giderek
bozulması, toplumsal deformasyonu da beraberinde getirmektedir. Yetişen yeni
nesillerin ruh sağlığı ve kişilik gelişimleri açısından yeterli ve dengeli
olmaları da, aile düzeninin sağlıklı ve huzurlu olmasıyla mümkündür. Bu
çalışmada çağımızın önemli problemlerinden biri olan boşanmaların nedenleri üzerinde
durulmakta ve çözümler sunulmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder