بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحيمِ
وَمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا اِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ
وَاِنَّ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ لَهِىَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
İ’lem eyyühe’l azîz!
İnsan bir yolcudur. Sabâvetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder. Her iki hayatın levazımatı, Mâlikü’l-Mülk tarafından verilmiştir. Fakat o levazımatı, cehlinden dolayı tamamen bu hayat-ı fâniyeye sarf ediyor. Halbuki, o levazımattan lâakal onda biri dünyevî hayata, dokuzu hayat-ı bakiyeye sarf etmek gerektir. Acaba birkaç memleketi gezmek için hükûmetten yirmi dört lira harcırah alan bir memur, ilk dahil olduğu memlekette yirmi üç lirayı sarf ederse, öteki yerlerde ne yapacaktır? Hükûmete ne cevap verecektir? Böyle yapan kendisine akıllı diyebilir mi?
Binaenaleyh, Cenâb-ı Hakk her iki hayat levazımatını elde etmek için yirmi dört saatlik bir vakit vermiştir. Çoğunu aza, azını çoğa vermek suretiyle, yirmi üç saat kısa ve fâni olan dünya hayatına, hiç olmazsa bir saati de beş namaza ve bâki ve sonsuz uhrevî hayata sarf etmek lâzımdır ki, dünyada paşa, âhirette gedâ olmasın!
‘’Bu dünyâ hayâtı bir eğlenceden, bir oyundan başka (şey) değildir. Âhiret yurdu (na gelince:) Şüphe yok ki o, (asıl) hayâtın tâ kendisidir, (keşke bunu) bilmiş olsalardı... ‘’
(Ankebût Sûresi 64. Âyet-i Kerîmesi )
( Risâle-i Nur Külliyatı’ndan Mesnevi-i Nurîye , Onuncu Risale sahife 223, Envar Yayınları )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder