Salı, Aralık 23, 2014

Zaman gazetesi eski yazarı Hüseyin Gülerce, Cemaat'in 20 yanlışını açıkladı


Paralel yapıya yönelik başlatılan operasyonu yorumlayan Zaman gazetesi eski yazarı Hüseyin Gülerce, Gülen hareketinin 20 yanlışını tek tek sıraladı. Hüseyin Gülerce, kırmızı bülten konusunda ise 'Ben Gülen'in yerinde olsam, kendim gelir ifademi verirdim' dedi.

Beyaz TV'de yayınlanan Ortak Akıl programında gündemi yorumlayan Zaman gazetesi eski yazarı Hüseyin Gülerce cemaatin yaptığı 20 yanlışı tek tek sıraladı.

İşte Hüseyin Gülerce'ye göre 20 maddede hizmet hareketinin yanlışları:

1- Hizmet hareketi üslubunu kaybetti.
2- Hizmet hareketi meşruiyetini ve güvenirliğini kaybetti.
3-İnandırıcılığını kaybetti.
4- Saygısını kaybetti.
5- Fethullah Gülen de üslubunu kaybetti.
6 -Sempatisini kaybetti.
7-Dostlarını kaybetti.
8- Gücünü kaybetti.
9- Siyasi duruşunu kaybetti Gücünü ve etkinliğini kaybetti.
10- Hükümete seçilmiş iktidara savaş açtılar.
11 - Tevazu ve kucaklama terk edildi. Kibir, gurur, ötekileştirme, şımarıklık şov ve diklenme hizmetin yeni karakteri oldu.
12 - Hoşgörü herkesin konumuna saygı ve kucaklama terk edildi. Kin ve nefret söylemi şuanda hizmet hareketinin tabanına şuan hakim oldu.
13 - Herzaman haklı olunduğu sütten çıkmış ak kaşık olunduğu hiç hata yapılmadığı ve yapılamayacağı söylendi.
14 - Yüzleşme ve eleştiriye asla itibar edilmedi bundan sürekli kaçıldı.
15 - Ergenekon ve Balyoz davalarında taraf olan objektifliğini terk edenler şimdi adliye önünde adalet istiyorlar.
16 - Hizmet medyasında iddialar karşısında objektif ve makul bir duruş sergilenmedi.
17 - Bu hareket tehlikeliymiş meğerse. Tehlikeli bir zihniyet algısı oluştu.
18 - Yerli ve milli bir duruş sergilemek yerine Gezi olaylarından itibaren ABD ve Avrupa ile işbirliği yapan bir Paralel Yapı algısı oluştu.
19 - Bütün bunlardan sonra hizmet hareketi özgüvenini kaybetti. Kendisine olan özgüvenini kaybetti.
20 - Sadece paralel yapıyla tabanın farklı olmadığı. Bütün yaptıkları sadece paralel yapı ile tabanı farklı değildir. İkisi aynı şeydir paralel yapı adı altında hizmet hedefe konmuştur. Ben de diyorum tam tersine paralel yapı adı altında 300-500 kişilik hukuk ve meşruiyet dışına çıkmış bir yapı sorgulanıyor. Tabandaki insanlar tertemiz ve bu ülkenin bana göre en fedakar en dürüst ve Allah rızası için şimdiye kadar en çok çalışmış insanlarıdır.

Haber7 / Eklenme: 21 Aralık 2014, 16:15 / Güncelleme: 21 Aralık 2014, 17:25

Cumartesi, Ağustos 09, 2014

Namazdaki Okuyuş Hakkında Bir Fasıl



İSLÂM FIKHI EL-HİDAYE TERCÜMESİ
(Şeyhü’l İslâm Burhanüddin Ebu’l Hasan Ali b.Ebû Bekir Merginâni)
NAMAZ BAHSİ - EZAN BABI - Namazdaki Okuyuş Hakkında Bir Fasıl

(Namazda imam olan kimse, sabah namazında ve akşam ile yat­sı namazlarının ilk iki rekâtlarında sesli, son rekâtlarında gizli okur.) Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) zamanların­dan beri böylece süre gelmiştir.

(Tek başına namaz kılan kimse, isterse kendisi işitecek kadar sesli, isterse gizil okur.) Tek başına namaz kılan kimsenin sesli oku­ması, kendi şahsına imamlık yaptığı içindir. Gizli okuması da, ar­kasında kendisini dinleyen kimse bulunmadığı içindir. Bununla be­raber -cemaatle kılmış gibi olsun diye- sesli okuması daha iyidir.

(İmam, öğle ile ikindi namazlarında -Arafat dağında dahi ol­sa- gizli okur.) Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi'ssalâtü ve'sselâm) :«Gündüz namazı dilsizdir, yani işitilecek bir okuyuşu yoktur» ([1][74]) buyurmuştur. Arafat dağında kılınan gün­düz namazlarında imam Malik: «Sesli okunur» demiş ise de, yukarıda geçen hadis onun görüşüne karşı bir delildir. (Cuma ve Bayram namazlarında sesli okunur.) Zira cuma ve bayram namazlarında sesli okunduğuna dair rivayetler meşhurdur. Gündüzün sünnet namazlarında gizli okunur. Gece sünnetlerinde ise -tek başına kılman gecenin farz namazlarına kıyasen- kişi muhayyerdir.

(Yatsı namazının farzını kaçırıp da, gün doğduktan sonra ve imam olarak kaza eden kimse, sesli okur.) Nasıl ki, bir yolculukta uykuda kalarak sabah namazını kaçıran Peygamber Efendimiz (Sal­lallahü Aleyhi ve Sellem) de gün doğduktan sonra kıldırırken sesli okumuştu. ([2][75]) (Tek başına kaza eden kimse ise - sahih olan kavle göre - ses­li okuyamaz.) Zira sesli okumak, namazın ya cemaatla, ya da ge­celeyin kılındığı zamana mahsustur. Birincisinde imamın sesli oku­ması vacibdir.  İkincisinde de, tek başına kılan kimse muhayyer olup gizli de, sesli de okuyabilir. Burada ise her iki durum da yoktur. (Yatsı namazının ilk iki rekâtında zammı sûre okuyup da Fa­tihayı okumayan kimse, son iki rekâtta fatihayı kaza etmez. Fatiha'yı okuyup da zammi sûre okumayan kimse ise son iki rekâtta fatihayla beraber zammi sûreyi de okur ve aynı zamanda sesli olarak okur.) İmam Ebû  Hanife  ile İmam  Muhammed ' e göre böyledir. İmam Ebû Yûsuf ise: «Son iki rekâtta ne Fatiha'yı, ne de zammi sûreyi kaza etmez. Çünkü vacip olan bir şey yapılması vacip olduğu vakitte yapılma­dığı takdirde, kaza edilmesini gerektiren bir delil bulunmadıkça ka­za edilmez- demiştir. İmam Ebü Hanife ile İmam Muhammed: Fatihanın okunması, Fatihadan sonra zammi sûrenin okunması kay­dı ile vaz edilmiştir. Eğer son iki rekâtta kaza edilirse, zammi sû­reden sonra okunmuş olacağı için vaz'a aykırıdır. Fakat ilk iki re­kâtta zammi sûreyi okumayan kimsenin onu kaza etmesi, Fatiha­dan sonra olduğu için vaz'a uygundur» diyerek iki suret arasında ayırım yapmışlardır. Sahih olan kavle göre (Zammi sûre gibi Fati­hayı da sesli okur.) Çünkü bir rekâtta okuyuştan bir kısmının gizli, bir kısmının sesli olması hoş bir şey değildir. Vacib ile sünnetten de, sünneti vacibe uydurmak daha iyidir Zira ilk rekâtlarda zam­mi sûre okunmadığı için vacibdir. Fatiha ise -bilindiği üzere- son rekâtlarda sünnettir.
Fakih Ebû Cafer el-Hindevani'ye! göre gizli okumak : Kişinin, yalnız kendisi tarafından işitilebilecek bir sesle okumasıdır. Sesli okumak da sesinin yalnız kendisi tarafından de­ğil, başkaları tarafından da duyulmasıdır. Çünkü büsbütün sessiz olarak ve yalnız dilin hareketine okumak denemez. Kerhi de: «Sesli okumanın en aşağısı, kişinin sesini kendine duyurmasıdır. Giz­li okumanın en aşağısı da, Harflerin, mahreçlerinden düzgün çık­masıdır. Çünkü okumak kulağın değil, dilin işidir- demiştir, ki bi­zim metinde de buna işaret vardır. Boşama, azatlama ve istisna gi­bi söyleyişle ilgili hükümlerin hepsi bu temel kurala göredir.
(İmam Ebü Hanife'ye göre namazda okuyuşun en azı, Kur'an'dan bir âyettir. Diğer iki imam ise: -Üç kısa âyet ya da bir uzun âyetten az olamaz- demişlerdir.) Zira bundan daha az okuyan kim­seye okuyucu denemediği için bir âyetten az okunmuş sayılır. İmam Ebû Hanife' nin dayanağı, yukarda metni geçen -Kur'an'dan...» mealindeki âyeti kerimedir. Zira namazda oku­yuşun farziyyetini bildiren bu âyette «şu kadardan az olmasın» di­ye bir kayıt yoktur. Ancak şu var ki, bir kısa âyetten de daha aza Kur'an denmediği için bir kısa âyetten daha az okumak kâfi gel­mez. Fakat âyetin tamamı kısa da olsa Kur'an'dır. (Yolculukta kişi Fatiha’dan sonra istediği süreleri okuyabilir.) Rivayete göre Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yolculukta, sabah namazında Muavvizeteyn sürelerini okumuştur. ([3][76]) Zira yolculuğun, namazı kısaltmada müessir olduğuna göre namaz­daki okuyuşu hafifletmede müessir olması evleviyyetle lâzım gelir. Bu da eğer yolcunun acele bir işi bulunursa böyledir. Acele işi bu­lunmayan yolcunun, sabah namazında Buruc ve İnşikak süreleri gi­bi iki süre okuması uygundur. Çünkü böyle iki süreyi okumakla sün­neti yerine getirmiş olmakla birlikte namazı da fazla uzatmış ol­maz. (Yolculukta olmayan kimse, ilk iki rekâtta Fatiha’dan başka kırk veya elli âyet okur.) Kırk ile altmış veya altmış ile yüz âyet okur diye iki rivayet daha vardır, ve bu üç rivayet hakkında hadisler bu­lunmaktadır. Bu değişik rivayetlerin te'lifi de şöyledir : Namazın uzun olmasını arzu eden cemaat için yüz, üşengenler için kırk, or­ta durumda olanlar için de elli ile altmış arasındadır. Kimisi de : Gecelerin uzun veya kısa olmasına ve işlerin çokluk veya azlığına bakılır, demiştir. (Öğle namazında da sabah namazında okunduğu kadar okunur.) Çünkü sabah namazı ile öğle namazının vakitleri aynı genişliktedir. Kitabın aslında «Öğle namazının okuyuşu sabah namazının okuyu­şundan azdır» diye yazılıdır. Çünkü öğle namazının vakti iş-güç za­manıdır. Usanç vermemesi için okuyuşunun sabah namazınkinden az olması gerekir.(İkindi ile yatsı namazlarında orta uzunlukta olan sûreler, ak­şam namazında da kısa sûreler okunur.) Bu ayrıntılar, Hz . Ömer (Radıyallâhü anh)'ın Ebû Musa el-Eş'ari'ye -Sabah ile öğle namazlarında uzun sûreleri, ikindi ile yatsı namazlarında orta uzunlukta olan sûreleri, akşam namazında ise kısa sûreleri oku- mealinde yazmış olduğu mektuptan kaynaklanmaktadır. Hem de akşam namazının vakti dar olduğu için ona Kısa süreler daha uy­gundur, ikindi ile yatsı namazlarının da geç kılınması müstahap ol­duğu için eğer onlarda uzun sûreler okunursa namaz, müstehab ol­mayan vakte girmiş olabilir. Bunun için bu iki namaza orta uzun­lukta olan sûreler uygun görülmüştür. (Halkın cemaate yetişmesi için sabah namazının birinci rekâtı ikinci rekâta göre daha uzun olur.) İmam Ebû Hanife  ile îmam Ebu Yûsuf'a göre (öğle namazının birinci ve ikin­ci rekâtı aynı uzunlukta olur.) İmam Muhammed  ise: «Bütün namazlarda birinci rekâtın diğer rekâtlardan uzun olma­sı, kanaatimce daha uygundur. Zira rivayete göre Peygamber Efen­dimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bütün namazlarda birinci re­kâtı diğer rekâtlardan biraz daha fazla uzatırdı» demiştir. ([4][77]) İmam Ebû Hanife ile İmam Ebû Yûsuf ise: Birinci rekât ile ikinci rekât arasında, okuyuşun gerekmesi bakımın­dan fark bulunmadığına göre, okuyuşun miktarı bakımından da fark bulunmaması lâzım gelir. Sabah namazında ise, birinci rekâtın ikin­ci rekâttan fazla uzatılması, sabah namazı vaktinin gaflet ve uyku zamanı olduğundan halkın cemaate yetişmesine imkân vermek için­dir. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bütün na­mazlarda birinci rekâtı diğer rekâtlardan fazla uzatmasına gelince: Birinci rekâtta eûzu, besmele ve iftitah duasının bulunmasından ile­ri gelmiştir» demişlerdir.
Bir rekât âyetlerinin diğer rekâtın âyetlerinden üç âyete kadar fazla veya eksik olmasının önemi yoktur. Çünkü zorluk çekilmeden bundan sakınmak mümkün değildir.
(Hiç bir namaz için Kur'ân' ın belli bir sûresi yoktur.) Zira her­hangi bir namazda devamlı olarak belli bir sûrenin okunması, Kur'an süreleri arasında üstünlük bakımından fark bulunduğu zannını do­ğurduğu gibi, diğer sûrelerin ihmal edilmesine yol açar. (İmamın arkasında namaz kılan kimse, ne  Fatihayı  ve ne de zammi sûreyi okumaz.)    İmam –ı  Şafii (Allah rahmet eylesin) : «Fatiha namazda bir rükündür- diyerek Fatiha konusunda bu görüşe katılmamıştır. Bizim dayanağımız, Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in; Kim ki imamı bulunursa, imamın okuyuşu onun için de okuyuş olur» ([5][78]) hadisidir. Ayrıca bu konuda Ashab da icma etmişlerdir. Kaldı ki, her ne kadar Fatiha imam ile arkasında olan kimse arasında müşterek bir rükün ise de, imamın arkasında olan kimsenin susup imamı dinlemesi gerekir. Ni­tekim Peygamber Efendimiz (Aleyhi'ssalâtü ve'sselâm:«İmam okuduğu zaman susup onu dinle­yiniz» ([6][79]) buyurmuştur. Bununla beraber -rivayete göre- İmam Muhammed okumayı istihsan etmiştir. İmam Ebû Ha­nife ile İmam Ebû Yûsuf ise: Ashap okumayı ağır bir dille yermişlerdir» diyerek okumanın kerahetine kail olmuşlar­dır. (İmam Kur'an'ın müjdeleyici veyahut korkutucu âyetlerini da­hi okurken, arkasındaki kimseler susup onu dinlemekten başka bir şey yapmazlar.) Çünkü Kur'an okunurken susup onu dinlemenin farziyeti nass ile sabittir. Cenneti veyahut Cehennem ateşinden ko­runmayı dilemek gibi herhangi bir duada bulunmak ise, onu din­lemeye engel olur. Hutbeyi de dinlemek farz olduğu için (İmam hutbe de okurken onu dinlemek gerekir.) Hutbede eğer Peygam­ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e salâvat getirmeyi emreden YA EYYÜHELLEZİNE AMENU SALLU ALEYHİ VE SELLİMU TESLÎMA âyeti okunursa dinleyici içinden salâvat getirir. Ancak minberden uzakta oturup hutbeyi işitemeyen kimse hakkında ihtilâf vardır. Hut­beyi dinlemek farz olduğu için bu kimsenin de hiç değilse susup bir şey okumaması -Allah bilir- ihtiyata daha uygundur.[7][80]



Kaynaklar :

1 [74] Abdürrezzak'ın Mücahid ile Ebû Ubeyde'den naklettiği bu hadis hak¬kında, İmam-ı Nevevî «Hulâsa» adlı eserinde : Batıl ve asılsızdır» demiştir. Nasbürraye C. 2 S. 1-2
2 [75] İmam Muhammed, İbrahim Nahai'den naklen «el-Asar» adındaki kita¬bında kaydetmiştir. Nasbürraye C. 2 S. 3
3  [76] Ebü Davud C. 1 S. 213, Nesai C. 1 S. 312 ve 157
4  [77] Buhari (ilk iki rekâtta fatiha okunur babı) C. 1 S. 107, Müslim (öğle ve ikindi namazlarında okuyuş babı) C. 1 S. 185
5   [78] ibn-i Mâce (îkame) C. 1 S. 129, İmam Ahmed'in Müsned 1 C. 3 S. 339
6  [79] Müslim (Namaz) 63, Ebû Davud (Namaz) 68, 178, Nesaî (İftitah) 30, İbn-i Mâce (îkame) 13, îmam Ahmed'in Müsned'i 2/376, 420, 4/415
7 [80] Şeyhü'l-Îslâm Burhanüddîn Ebu'l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/118-123.

Cuma, Temmuz 25, 2014

Ramazan ayında Sahurdan sonra uykuya dikkat !



Türk Uyku Tıbbı Derneği (TUTD) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Murat Aksu, Ramazan ayında yaşanan uyku yoksunluğunun bağışıklık sistemini doğrudan etkilediğini belirtti.
Oruç tutanların, uyku düzeninin en az beslenme düzeni kadar önemli olduğuna dikkati çeken Murat Aksu, "Sahurdan sonra uyunmuyorsa gece yatış saatinin mutlaka erkene çekilmesi gerekiyor" dedi.
Ramazan ayında beslenme ile beraber uyku düzeninin de değişmesinin olumsuz etkilerini en aza indirmek için oruç tutanların "en az iki saat" formülüne dikkat etmeleri gerektiğini ifade eden Murat Aksu, sahurdan sonra ya hiç uyunmaması ya da en az iki saat uyunması gerektiğini söyledi.
Ramazanda oruç tutanların uyku ve beslenme düzenlerinin kritik sonuçlar doğurabileceğini dile getiren Aksu, ramazanın insan metabolizmasını çok etkileyen bir dönem olduğunu vurguladı. Aksu, uzun süre aç kalınmasının, kan şekeri değerlerini de sürekli değiştirdiğini, aynı şekilde uyku uyanıklık düzeninde de değişikliğe yol açtığını kaydetti.
Bu durumun uyku sağlığı için olumsuz etkiler oluşturabileceğini anlatan Murat Aksu, şöyle devam etti:
"Bu olumsuzlukları engellemenin en iyi yolu, akşam iftarda alınan besinlerde aşırıya kaçmamak ve akşam boyunca da aralıklı olarak besin alımına devam etmektir. Akşam yatış saati ile son alınan yemek arasında yaklaşık iki saatlik bir süre olması çok önemlidir. Uyku yoksunluğunu engellemek için eğer sahurdan sonra tekrar uyunmuyorsa, yatış saatini erkene çekmek gerekmektedir. Sahurdan sonra tekrar uyku için yatılıyorsa, uyunacak sürenin en az iki saat olması ve sahurda alınan gıdaların fazla miktarda olmaması çok büyük önem taşır. Çünkü iki saatten daha kısa süreli uyku, hem vücudumuz için gerekli olan uyku ihtiyacımızı karşılamaz, hem de bizi gün içinde uyanık tutmaz"
İnsan vücudu için gerekli uyku süresini doldurmanın hayati önem taşıdığına işaret eden Murat Aksu, "Uyku yoksunluğu yaşanırsa, bunun vücut üzerinde etkileri olumsuz olur. Bağışıklık sistemi bozulabilir, belli fonksiyonlar, işlevini yitirebilir, konsantrasyon eksikliği yaşanabilir. Bu yüzden ramazanda oruç tutmaya göre değişen uyku koşullarını sağlıklı bir uyku düzenine göre ayarlamak gerekiyor" diye konuştu.





basmalah_sparkling

Arama Motoru / Search